ANNENİN BAHARLARI ÇALINMIŞ, Müdessir OĞUR
Bir evin önündeyim.
Ev bir işçinin evine benziyor.
Dolaştım, evin kıyısını, köşesini…
Birini mi arıyordum.
Bilmiyordum.
*
Ağzıma taşlar tıkadım.
Daha sonra pencerelere ilişti gözüm.
Perdeleri çekilmiş pencerelere.
Pencere ağzında kurumuş ve öylece bekleyen eski mavi bir gülü görüyorum.
Kulağıma ağır ve eski bir ses geldi.
Yarı açık gözlerim mutfağa ilişti.
Sesler mutfaktan; alüminyum ve demirden yapılmış tabak, bardak ve çatal sesleriymiş.
O seslere benden evvel alışık olan evin babası ise yan oda ‘da yarın için tütün sarıyor.
Ağlamayı henüz becerebilmiş değildi.
Alnın da ki yoğun çizgilerden belliydi.
Gözlerinden ve yüzünden gürültüler akıyordu.
Benimse içimin semesi yırtılıyordu.
Babanın gözleri benden sonra çocuklarına kayıyordu.
Onlarda kısık gülüşlerle dünyasal yoksulluklarından dem vuruyorlardı.
Yürekleri nilüfer çiçeğiyle belenmiş çocuklardı.
*
Işıklar söndü, beş buçuk saat sonra ezanlar okundu.
O alacakaranlıkta mucizevi ruhlu baba işe gidiyordu.
Ev, için için dağılmasın diye.
Anne ise ezanın bitmesini beklemekte.
Fakat anne kendisini sevmekten aciz.
Bir gün aç kalırlar diye…
Anladım ki, annenin de baharları çalınmış.
Anladım ki,
Yaratıcı; güneşi yoksullar için yaratmamıştı.
RESİM: Dilber SANCAK