BİR KADIN VE MERMER TEZGAH – Hatice ÇAKMAK ŞAHİN
Güneş henüz ışıklarını şehrin üzerine yansıtmaya başlamıştı ki uykusundan koşar gibi uyandı. Mutfak penceresini açtı. Derin derin yosun kokusunu içine çekti. Sigarasını yaktı, ardından menekşelerini suladı. Sırtını dayadı sonra kadim dosta; anlatı da anlattı.
O anlatırken mutfaktaki her ayrıntıya gün ışığı iyiden iyiye yayıldı. Işıkların arasında eşyalar ve gölgeler dansına başladı, yosun kokusu taze çay kokusuyla iyice bir demleniverdi.
Tüm bunlar olurken Remziye Kadın kavurduğu helvayı komşulara dağıttı. Her yıl yaptığı gibi bu yıl da tek tek parmaklarıyla saydı.16. yıldı.
Sırtını yasladı sonra kadim dosta. Rengi siyaha çalan bu mermer tezgâha. “Gerçi taş olsa çatlardı.’’ dedi ve ‘’Kararması çok mu?’’ diye ekledi.
Remziye Kadın;
43 yaşında bir dul. Yamaçta küçük bir ev. Eteğinde dört çocuk.
Yazın mısır tarlası, kışın hamsi pazarı, git gel.
Büyüğü bıçaklayınca baba katilini, yollara başka yollar eklendi.
Yazın mısır tarlası, kışın hamsi pazarı, hafta sonu hapishane kapısı, git gel.
Şimdi gelelim mermer tezgâha.
Birlikte gelmişlerdi bu eve sırdaşıyla. Remziye Kadın anlatır, o da uzun uzun susardı.
Anlatılanlar içinin derinlerine yerleşir, kadının kalbi ona doğru akar, onun da rengi siyaha çalardı.
Sonra uzaklardan bir uğultu duyuldu. Ansızın bir rüzgâr yamaçtaki bu küçük eve uğradı. Mutfak penceresini bir açtı bir kapadı. Kalplerden bir perde aralandı.
Nedense ikisi de anımsadı.
Kadının adı Gülbahar’dı.
Mermer tezgâh ise bembeyazdı.
–
Fotoğraf: Halime KOÇ