HESAPLAŞMA – Nilüfer ÇEKEN ÖZBAY
Melda, evi boşaltmak için çağrıldığında kendini bunun için hazır hissetmiyordu. Ancak telefondaki ses “Eğer gelmezseniz evi satınca mobilyalarla birlikte annenizin kişisel eşyalarını da atacağız.” deyince gitmek zorunda hissetti. Yıllar önce bir öfke anında çıktığı ev döndüğünde yuva vasfını kaybetmiş; bahçe kapısına sarılmış hanımeli kurumuş, güllerin gövdesi kütüğe dönmüş, her yanı yabani otlar bürümüştü. Demek ki annem tüm silikliğine rağmen eve hayat verenmiş diye düşündü.
Bahçeye girdiğinde çocukluğunu havuzun kenarında oynamaya kaldığı yerden devam ederken buldu. Kardeşi dut ağacına kurulmuş salıncakta sallanıyor, babasının çaldığı bağlama melodisine eşlik eden annesinin sesi geliyor. “Salına da salına da gel, haydi yavrum dön dolaş yine bana gel…” Panjurları iki yana açılmış pencereden dantel tül dışarı doğru uçuşuyor. Sırtını dayama isteği hissetti. Hayır, hayır kendini salmayacaktı. Yıllardır içinde bileyerek keskinleştirdiği öfkesi öylece dağılamazdı.
Merdivenleri bir solukta çıkıp zile bastı. İşleri hemen halledip buradan gitmek istiyordu. Esma Hanım’ın içeriden gelen “Şimdi açıyorum!” cümlesinden sonra kapıya ulaşmasını beklemek ona çok uzun geldi. Kapı açıldığında bir an ne yapacağını bilemedi. “Aaa Melda. Buyur kızım.”
“Birkaç gün önce avukat aradı da.”
“Evet, haberim var. Kardeşin yurtdışında olduğu için vekalet vermiş. Ama eşyalarla ilgilenmiyor. ‘İkinci ele verin, veremediklerinizi atın.’ dedi.”
“İlgilenmiyor? Evi satmakla ilgileniyor ama.”
“Orasını bilemem. Nasıl yapalım? Nelere bakmak, hangilerini almak istersin?”
“Buradan ev eşyası götürecek değilim. Kişisel eşyaların atılmasına gönlüm razı gelmedi.”
“Sen küçükken de böyle hisli ve naiftin.” derken sesi titredi Esma Hanım’ın.
Genç kadın ikinci kata annesinin odasına yöneldi. Girdiğinde perdeleri kapalı pencereyi açtı. İçeri dolan gün ışığı odanın tozunu çıkardı gün yüzüne. Eski emektarları, ceviz karyolanın üzerindeki kanaviçe işli sakız beyazı yatak örtüsünü kaldırarak sedef kakma bir sandık çıkardı. Ona doğru uzattı. Kucağındaki sandıkla birlikte odadaki dinlenme koltuğuna ilişti. Kapağı kaldırdığında içinde bir deflerle birlikte çeşitli fotoğraflar olduğunu gördü. Rast gele bir fotoğraf aldı. Elindeki bayram fotoğrafında annesi her zamanki gibi babasının yanında kısa görünmek için dizlerini bükmüştü. Zaten ya dizlerini büker ya başını omzuna yaslar şekilde poz verirdi. Hep böyleydi annesi. Kocasından daha iyi bağlama çalardı ama onun yanında eline almazdı. Çok güzel bir sesi vardı ama hep alçak sesle eşlik ederdi. Sanki fark edilecek diye aklı çıkardı. Defteri eline aldığında Esma Hanım “Anneniz olur da gelirseniz okumanız için bazı sayfaları işaretlediğini söylemişti. Bana düşmez ama baksanız iyi edersiniz.” dedi.
Melda kenarı kırmızı kalemle işaretleniş ilk sayfayı çevirdi. “Arif bugün ‘Evi Melih’in üzerine yapacağım.’ dedi. ‘Melda ne olacak?’ diye soracak oldum. ‘Soyumuzu devam ettirecek tek erkek evladım var. Mallarımız bölünsün de el-alemin ne olduğu bilinmez herifleri mi yesin?’ dedi. ‘Melda’m içlidir. Gönül koyar,’ dediysem de dinletemedim…”
Annesinin onu korumaya çalışmış olması gerçeği şaşırttı onu. Sayfaları karıştırmaya devam etti.
“Melda evi terk etti. Babasıyla tartışırken ‘Senin benim malımda mülkümde gözüm olduğunu bilmiyordum.’ demesini kaldıramadı. Kanı çekildi resmen. Her şeyiniz sizin olsun diyerek çekti kapıyı. Allah’tan Melih’in arkasından ‘Beni kıskanıyorsun değil mi?’ dediğini duymadı…”
Demek kardeşinin de evi ona bırakmalarında gözü vardı.
“Ahmet Bey’i aradım. Ofisinde iş vermesi için Melda’ya teklifte bulunmasını rica ettim. Kiracı olarak baktığı evin sahibiyle görüşüp kızımın ödeyebileceği miktarı kabul etmesini üstünü tamamlayacağımı söyledim. Kimsenin haberi olmaması konusunda anlaştım. Üzeyir’i onu koruyup kollaması için görevlendirdim. Arif ve Melih’in bundan haberi olmaması için sıkıca tembihledim…”
Her şeyi kendi başardığını sanırken annesinin gizli desteğiyle yüzleşmek zorunda kaldı. Elindekilerin kendi başarısı olmasından mütevellit gururu sarsıldı.
“Arif’i kaybettik. Melda mezarlıkta uzaktan katıldı cenazeye. Oysa yanında olup elini tutabilmeyi ne çok isterdim. Avukat, Melih’le bana vasiyeti okudu. Arif evin Melih’e verilmesi için ölene kadar evde yaşamam şerhini düşmüş. Melih ‘Yani annem ölmeden evi satamam doğru mu anladım?’ diye sorunca mideme yumruk yemiş gibi oldum…”
Ne olmuştu aynı evde büyüdüğü kardeşine. Nasıl böyle gözü dönmüş hareket edebiliyordu?
“Kocamın ölümünden sonra oğlum bir iki defa geldi bir daha gelmedi. Melda’mın kırgınlığı geçmemiş olacak ki arayıp sormuyor. Ah Arif Bey! Ah! Yapayalnız kaldım bu koca evde. Esma da olmasa dertleşecek kimsem yok. Bir o kaldı eski günlerden yadigâr…”
Annesinin yalnızlığı yüreğini burktu. Gözleri nemlenmişti.
“Melih geldi bugün. Yurtdışına yerleşecekmiş. Orada yaşayacakmış. Ona ihtiyaç da pek yokmuş. Müdür, muhasebeci, avukat bal gibi döndürürmüş işleri…”
“…”
Melda saatler sonra günlükten başını kaldırıp “Annemin benim için yaptıklarını biliyordun değil mi?” diye sorduğunda Esma Hanım başını öne eğmekle yetindi.
Nasıl olmuştu bu? Silik bir tip olduğunu düşündüğü annesi ona hissettirmeden hayatına yön vermişti. Okuduğu gerçeklerden sonra annesinin hatırasına sahip çıkmaya karar verdi. Cep telefonunu aldı avukatının numarasını çevirdi. Satışa itiraz edeceğini söyledi. Defterle başladığı yüzleşme bir hesaplaşmaya dönüştü.
–
Fotoğraf: Dilber SANCAK
Çok güzel bir yazı tebrikler,yazmaya devam edin sanki buradan bir roman çıkacak