3 Ekim 2022

RASYONELLEŞMİŞ NARSİSİZM – Kubilay KIZILKAN

ile iletisimtahta

Doğada hiçbir şey nedensiz var olmadığı için bizlerde de her davranışın bir işlevi var. Narsistlerin korkutucu ukalalığı içsel yetersizliklerini, utanma ve aşağı olma korkularını saklama amacı güder. Etrafınızdaki herkesi ve en çok da kendinizi inandırmaya çalıştığınız sahte ama mükemmel bir kendilik ve daimî olarak bu sahteliğin ortaya çıkmasından duyulan bir korku. Bu da yetmezmiş gibi sahteliğin sonucu olarak kendi kendinize kaldığınızda boşluk ve değersizlik hissiyle boğuşma seansları… Hayal ettiğinizde bunun çok korkutucu bir durum olduğunu tahmin edebilirsiniz. Bu acılardan kurtulmanın yolu çoğu zaman etraflarındaki kişilerce tüketici biçimde onaylanma arzusundan geçer. Alkışlandıkça özsaygıya ve sevgiye değer olduklarını hissederler. O yüzdendir ki en iyi iş, en pahalı araba, en ‘cool’ kıyafet, en seksi sevgiliye sahip olmak isterler. Çünkü bunlar herkes tarafından takdir almayı kolaylaştırır. İnsanlara verdikleri değer de bu ‘en- (…)ler’ tablosu ile ölçülür, bu açıdan tüketicilik bağlamında metalaşma onlar için çok kıymetlidir. En başta dediğim gibi hepimiz biraz narsistiz. Toplumsal olarak insanları yüceltip yüceltip sonra bir kalemde yok etmiyor muyuz? Etraf bir gecede ünlenip bir günde unutulan insanlarla dolu. Sosyal medya hesaplarımıza dönüp bir bakalım, asıl hayatlarımızdan her açıdan biraz daha fazlası gibi görünmüyorlar mı? Daha eğlenceli, daha mutlu, daha ‘cool’… İşte bahsettiğimiz sahte kendilik de böyle bir şey. Kafe işleten bir arkadaşım insanların ‘fotoğrafta güzel çıkacak bir şey olsun’ şeklinde yemek siparişi vermeye başladıklarından bahsetmişti. Sosyal medya çılgınlığı her geçen gün büyürken biz mi profillerimizi yönetiyoruz, profiller mi bizi? Alın size narsisistik içsel çatışma örneği! Peki ya bu ‘selfie’ meselesinden de narsistler mi sorumlu? Rasyonelleşen dünyanın bir sonucu olarak niteliği geri planda bırakıp biz de takipçi sayısı meselesini önemsemiyor muyuz? Hadi itiraf edelim ‘like’ sayısı arttıkça hoşumuza gidiyor. Bu alkışlanma ihtiyacı sizce de biraz narsisistik değil mi? Diğer taraftan sosyal hayatın hızlanması ve kalabalıklar içinde yaşamak geçmişlerini, çevrelerini, iç dünyalarını hiç bilmediğimiz insanları kısa sürede değerlendirmemize neden olmuyor mu? Ayakkabılarına, saç ve sakallarına, oturdukları semtlere ya da ellerindeki araba anahtarına göre ölçüp biçmiyor, idealize etmiyor ya da küçümsemiyor muyuz? Evet hepimiz narsistiz ve gittikçe daha da narsistleşiyoruz. Aslında hepimizin içinde ‘bozukluk’ dediklerimizin hepsinden birer parça var. Mühim olan bütün bu eğilimlerin hangisine ne kadar izin verdiğimiz…

Fotoğraf: Halime KOÇ