ABDULLAH HARMANCI İLE BİRAZ HAYAT BİRAZ SANAT…
“Kelimeler zaten anlam yüklüdür. Ayrıca kelimelere anlam bindirmek doğru olmaz.”
.
– Öncelikle nasılsınız, yazın dünyanızda işler nasıl gidiyor?
Şükrolsun. Her şey yolunda. Uzun zamandır biriken çocuk kitaplarım yayımlanmaya başlandı. 2021’den itibaren… Şu âna kadar on kitap oldu. Bir karşılık buldu.
– Bir edebiyatsever olarak alanınızın kurmaca ve öykü olduğunu nasıl fark ettiniz? Bu farkındalığı size kazandıran bir dönüm noktası oldu mu?
Zor oldu. Uzun seneler şiir yazdım. Roman denedim. Sanırım şiiri fazla derinde romanı da fazla yüzeyde buldum. Öykü ise bana göreydi. Mizacım ile uyumluydu. Kısa zamanlı parlayış anlarında bir şeyler üretmek… Uzun süre bu parlayış anlarını beklemek… İnsan her şeyi denemeli. Potansiyelini ancak o zaman fark eder.
– Yazmaya gönül vermiş herkes bilir ki “bir yerde yazısı yayınlanmak” diye bir heyecan vardır. Hele hele bunun ilki bambaşkadır. Bir anı olarak bizimle ilk yazı veya herhangi bir yazı heyecanınızı paylaşır mısınız?
1995’te Dergâh’ta ilk öyküm çıktığında ben de o bildik sevinç duygusunu yaşadım. Yere göğe konamadım. Edebiyata da böylece girmiş oldum. Dergâh’ın zirve dönemleriydi. O senelerde Dergah’ta yazışımın “ekmeğini” bugün bile yemekteyim. Bugün bile o dönemlere atıf yapan okurlara rastlıyorum.
– Günümüz öykücülüğünün en büyük sorunu şudur dediğiniz, böyle olmasa daha iyi olur dediğiniz, öykü yazmak isteyen gençlere öykü yazacaksanız bunu yapmayı dediğiniz önemli bir durum yahut uyarı var mıdır? Eğer birden çok varsa en dikkat çekmek istediğiniz en önemlisi nedir?
Edebiyatın bir entelektüel performanstan ibaret sanılması çok büyük tehlike. Ne kadar çok çeviri roman okursam o kadar büyük romancı olurum, diye şartlanmış çok genç var. Peki hayat nerede? Malzeme nerede? Ne yazacaksın? Derdin ne? Gassan Kenefani öykü yazdığı için öldürüldü. Şehit edildi.
– Metinleriniz içerisinde siz genelde dünya görüşü olarak var mısınız? Böyle bir kaygı taşır mısınız?
Kendiliğinden olmalı. Kaygı taşımakla olmaz. Kelimeler zaten anlam yüklüdür. Ayrıca kelimelere anlam bindirmek doğru olmaz. Her yazar yazdıklarında zaten vardır. Ayrıca metinde var olmak için çırpınmamalı.
– Öykücülüğümüzün tartışmasız kendini kanıtlamış isimlerinden birisiniz. Bugün geldiğiniz noktada kurmacanın kişilik yapınızla ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Yani Birey Abdullah Harmancı ile Yazar Abdullah Harmancı aynı kişidir diyebiliyor musunuz? Yoksa aralarında farklar, kavgalar ya da bölünmeler var mıdır?
Ben “kinaye mesafesi kısa” bir yazarım. Mesela Sait Faik gibi. Ama bir de kinaye mesafesi uzun yazarlar var. Daha kurmaca. Daha kendinden uzak. Daha çok “başkası”na yönelen…
– Siz Abdullah Harmancı olmasaydınız, kendinizin bir okuru olsaydınız, kendinize yazarlıkla ilgili yönelteceğiniz bir eleştiri olur muydu? Aynı şekilde durum böyle olsaydı, arkadaşlarınıza hangi Abdullah Harmancı kitabını mutlaka okuyun derdiniz?
Az ve seyrek yazdığımı düşünüyorum. Bunu eleştirirdim. Tabii yazmak benim elimde olan bir eylem değil. Kurmaca yazmak… Diğer türler öyle değil. Eleştiri yazmak için özel zamanlardaki parlayışlara gerek yok. Ötücü Kuşlar Festivali önerilebilir.
– Yazar olduğunuz için hiç pişman oldunuz mu?
Her yol zordur. Her yolda denenir insan. Denenmeyen yolcu yoktur. Sorun varsa hayat vardır. Sorunlarla baş edince başarılı olursunuz. Sorunsuzluk değildir başarı. O yapay bir şeydir. Akvaryumdur. Akvaryumda her şey yolundadır. Peki ya denizde? İnsanların çoğu akvaryumda yaşamaya razı. Yeter ki başına iş gelmesin.
– Bugün kendi yazarı ve okuruyla biraz kendi kabuğuna çekilmiş olan edebiyat, sizce toplumla yeniden içli dışlı bir hale gelebilir mi? Sizce bunun için çaba sarf edilmeli mi, bunun yolların var mıdır?
Edebiyat, edebiyat dışı etkenler tarafından hiç bu kadar köşeye sıkıştırılmamıştı. Edebiyat hiç bu kadar denenmemişti. Şimdi “piyasa” var ve yoldan çıkmanız için pusuda bekliyor. Türkiye’de hiç bu kadar kitap basılmamıştı. Hiçbir zaman bu kadar çok okurumuz olmadı. Ama bunlar edebiyat okuru değil. Edebiyat okuru her zamanki gibi sınırlı. Öte yandan edebiyat da kitlelere açılabilir elbette. Önyargılı olmayalım. Örneği çok.
– Son olarak Tahta Fikir Edebiyat Platformu okurlarına söylemek, eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Edebiyat faaliyetleri neredeyse “isim yapmak”la özdeşleşti. Edebiyat bir benlik davasına döndü. Hayatta hiçbir şeye böyle bakmamalı. Kulluk yolculuğumuzun notları gibi düşünelim yazıyı. Bu, mesaj veren metinler yazalım anlamına gelmez. Ama hırsın ve benliğin günlük notlarına dönüşme tehlikesi var edebiyatın. Buna engel olmak lazım.
– Çok teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim.
Kendiyle barışık, yüksekten konuşmayan doğal bir yazar. Haddini bilen becerisini abartmayan biri diye düşünüyorum.